Maoizm

F Tipi Hücrelere HAYIR !!!

bayrak.gif (16534 Byte)

icon1.jpg (4083 Byte)

icon.jpg (4997 Byte)

mao2.jpg (9788 Byte)

Maoizm' i Savunmayan Komünist Olamaz:

Proletarya biliminin Maoizm 'le ulaştığı seviye ile, devrimci komünist olmanın kri­teri; sınıf savaşımını proletarya diktatörlüğünün kabulüne kadar götürme, ya da proletarya diktatörlüğünü savunma ile sınırlandırılamaz. Bunların kabulünün yanı sıra; proletarya dik­tatörlüğü altında, tüm sosyalizm dönemi boyunca varlığını sürdüren antagonist sınıf çeliş­kilerini, proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşımının sürdüğünü görmeyi komünizme ulaşıncaya dek sınıf mücadelesini sürdürmeyi, devrimi mütemadiyen devam ettirmeyi de gerekli kılar. Aksi halde, ne Marksist. Ne Leninist ya da Marksist-Leninist-Maoist oluna­maz.

Üretim araçları mülkiyetinin sosyalist dönüşümünün gerçekleştirilmesi ve ilerletilmesiyle birlikte, geriye dönüşün olamayacağı, ya da "çok zor bir ihtimal" olduğunu söyle­yenlerin teorilerini. Sovyet, Çin, Doğu Avrupa'da yaşanan pratik ıskartaya çıkarttı. Bu nok­talarda, Marks' a dayanmaya çalışanlar herşeyden önce Marks' ı anlayamamışlar, ya da re­vizyonist çıkarları gereği tahrifata soyunmuşlardır.

Bilindiği gibi, Marks kendi döneminde gayet isabetli olarak, sosyalizmi gelişmiş ka­pitalist ülkelerde, Avrupa'da ve özelliklede birçoğunda birlikte, ya da kısa aralıklarla arkası gelecek biçimde tasavvur etmişti.

Böyle bir gelişmenin gerçekleşmesi durumunda kapitalist kuşatma oldukça kırıla­bilir, gelişmiş ülkeler olmaları itibarıyla üretim ve paylaşım sorunlarında yine elverişli du­rumda olunabilirdi. Dolayısıyla geri dönüş tehlikesi yok değil, ama biraz zor olurdu. Fakat devrim emperyalizm döneminde zayıf halkalarda, nispeten geri bölgelerde gündeme geldi.

Kapitalizmin emperyalizm aşamasının gerçekleri, Marks'ın öngörüsünün tersi gelişmelere kaynaklık etti. Bu durum. Marks'ın teorisinin yanılgısı değil, objektif koşulların or taya çıkardığı yeni gelişme ve sorunların sonucuydu. Objektif durumdaki gelişmeleri anla­yamayanlar, onu Marks dönemiyle karıştıranlar, dolayasıyla Marks döneminin gerçeklerine uygun bir mücadele çizgisinin strateji ve taktikleri ile emperyalizm dönemine cevap vermeye çalışanlar geriyi, yanlışı temsil ediyorlardı.

Tek ülkede, üstelik nispeten geri bir ülke olan Rusya'da devrimin gerçekleşmesi ve sosyalist inşaya başlanması gerçeği dahi, bu zaman tünelinde kalmış olanları, kendilerine gelmesine ne yazık ki yetmiyordu. Bu noktaya başka bir tartışma vesilesiyle döneceğiz. işin yine geri dönüş sorunu ile ilgili kesiti üzerinde duralım.

Gelişmiş kapitalist ülkelerde ve birçoğunda değil de, Rusya gibi ülkelerde sosyaliz­min inşasının gündeme gelmesi, geri dönüş tehlikesinin iktisadi temelinin, daha kuvvetli olmasına yol açıyordu. Bu dezavantajdı. Ancak sorun sadece, ekonomik gelişmenin seviyesi çerçevesiyle de ele alınamaz. Yeni burjuva tehlike, kilit önem taşıyan üst yapıdan kaynak­lanan burjuvazinin eline geçmesini ifade edecekti.

Bu açıdan, tehlike, esas olarak eskilerden zannedildiği gibi, eski sömürücü sınıflardan ziyade, parti ve devlet içerisinde türeyen ve temeli bizzat sosyalizmin taprağında mevcut olan yeni burjuvaziden geliyordu.

Sosyalizm, sınıfsız-çatışmasız, çelişmesiz bir toplum değildi. Antagonist çelişme­lerle dolu ve bunlardan kaynaklanan şiddetli kavgaları içeren bir geçiş dönemiydi.

Mülkiyet ilişkilerindeki dönüşüm, gerçek anlamda bir toplumsallaşma değil, emek­çiler adına, onların yöneticilerinin kontrolünü içeriyordu..

Dağılımı, yine, burjuva hukuk prensibi düzenliyordu "Emeğe göre" işleyişi vardı. Bununla eşitsizliğin gerçek anlamda son bulması mümkün değildi. Üretim araçları mülki­yelinin dönüşümü, sosyalizmde üreticilerin kendi aralarındaki, üreticilerle yöneticiler arasındaki ilişkilerde varolan problemleri kesin olarak halletmiş olmaktan uzaktı. Tüm bu sorunlar; sosyalizmde, proletarya-burjuva çelişmesinin mülkiyet ilişkilerinin söz konusu dönüşümüne rağmen, devam edeceğinin iktisadi temelim anlamak için yeterliydi.

Proletaryanın iktidarda olması, yeni burjuvaziye karşı bir barikattı. Ama: geri dö­nüş tehlikesinin ortadan kalkmış olması anlamına gelmiyordu, iktidarda proletarya olsa da, devletin-partinin kendisi bir problem teşkil ediyordu. Komünizme ulaşmak için zorunlu bi­rer araçsalar da, komünizm açısından bunlar, "Burjuvazinin-Burjuva devlet" anlamında bur­juva bir yönde içeriyorlardı.

Bu açıdan, parti ve devlet iktidarının kimin elinde olduğu, nasıl ele alındığı, siyasal-ideolojik çizginin ne olduğu meseleleri, kilit önem taşımaktaydı. Çizgi, toplumu komünizme doğru yönlendiremiyor, varolan çelişmeleri emekçiler lehine çözmek için geriletmiyor, devlet ve partiye ihtiyacı azaltarak emekçileri öncüleştirmiyor, iktidarı komünizme gidiş için topluma yayamıyorsa sorun var demektir.

İktidar üzerine yatılmaz, iktidar komünizm için emekçi yığınların seferber edilmesinin aracı olarak kullanılır.

Burada "sosyalist Demokrasi" sorunun önemi ortaya çıkmaktadır. Proletarya iktida­rı, partinin tekeli değil, yönetici bir güç olarak parti önderliği aracılığıyla, iktidarın emekçi kitleler tarafından icraa edilişidir. Ne adına olursa olsun; emekçiler, toplumu kontrol, haksızlıklara karşı isyan etme, devrimi sürdürme hakkından mahrum bırakılamazlar.

Yoldaşlar; Kaypakkaya bu derslerle silahlanmış Büyük bir Maoistti.onun arkasına gizlenerek, Maoizm’e saldıranlara en büyük tokadı yine Kaypakkaya vurmaktadır.

Sosyalizmde, bırakalım yeni burjuvaziyi, eski sömürücü güçlerinde başka biçimler­de varlıklarını sürdüreceğini, tamamen ortadan kaldırılamayacaklarını şöyle ifade eder:

"...Proletarya diktatörlüğü gerçekleştikten ve hatta üretim araçlarının tama­mının kollektif mülkiyete dönüşümü tamamlandıktan sonra da ideolojik-kültürel varlıklarını devam ettirirler. Proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesinin sebebi budur." (Bütün Yazılar. Sf. 430)

Üretim araçları mülkiyetinin sosyalist dönüşümü sonrası, fötr şapkalı eski fabrika sahibi yoksa, "burjuvazi yoktur" deyip, eski güçlerinde çıkarlarını temsil eden ve parti, dev­let içerisinde kızıl bayrak sallama gösterileriyle yol almaya çalışanları görmeden ve sosya­lizmin bizzat kendi toprağında, alaşağı edilmiş olsalar da beslenen, güç alan eski sömürücü­lerin, kalıntılarını, sosyalizmde parti-devlet iktidarı avantajını kullanarak onları da temsil eden yeni burjuvaları görmek istemeyen budalalar Kaypakkaya' ya sığınamazlar.

Sosyalizmde, sınıfları; ekonomist kafayla, belirlemeye çalışanlara sormak lazım. Sosyalizmdeki proletarya; burjuvazi tarafından sömürülen, baskı altında tutulan bir sınıf mıdır? Veya burjuvazi, üretim araçları mülkiyetini, devlet iktidarını elde tutan bir sınıf mıdır? Klasik tanımlamalarla soruna cevap arayanlar; çuvallar!....

Diyalektik Tarihsel metaryalizmin özü, temeli çelişkidir. Birin ikileşmediği hiçbir madde yoktur. Karşıtların birliğini atlayan diyalektiği anlayamaz. Karşıtlar arası mücade­leyi yaratan, her maddedeki çelişki yanlardır.. Aksi halde mücadeleden nasıl bahsedile bilinir? Mücadeleye yol açan, her bir maddedeki çelişkidir. Bu çelişik yanların koşullara bağlı geçici ve mücadelenin mutlak olduğu da bir başka gerçektir. Bu ne kadar doğru ise mücade­lenin dönüşümü, onsuz düşünülemeyeceği de o kadar gerçektir. Hatta temeldir!..

Hareketi yaratan çelişkidir. Maddenin varoluş biçimi olan hareket; maddenin olmazsa-olmaz koşulu olan çelişkisi üzerinde varolacaktır.. Eskinin yerini, yeninin alması. karşıtların dönüşmesi çelişme temelinde ortaya çıkan hareketin kendisidir. Yeninin bu te­melde egemen olması eskinin artık hiç olmaması değil, tali duruma düşüşü, yeni bir sürecin başlamasıdır. Devrimi anlamayanlar bunu basit bir yer değiştirme çerçevesine sığınıyorlar.

Sosyalizmde proletarya var deyip, karşıtını reddedenler Liu Şiao Şi'lerin. Teng Siao Ping'lerin. Enver Hoca'ların revizyonist "sınıfsız Toplum" anlayışını savunanlardır.

Maoizm'e karşı tüm revizyonistler. Yeltsin gibi sosyalist maskeli; devlet kapitalistlerinden geldiği ispatlanmadı mı?

PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ  ALTINDA DEVRİMİ SÜRDÜRME

Marksizm-Leninizm-Maoizm'e karşı savaşta, proletaryanın büyük öğretmenlerinden proletarya biliminin klasiklerinden biri olan Stalin yoldaşın esasta doğru ve savunulması gereken eserini bir kenara bırakıp  tali olan ve aşılması gereken hatalarına sarılanlar, Stalin'ci değil, Kruşçev'çilerdir.

Kaypakkaya ve onun güzergahında yürüyen biz devrimci komünistler. Marks-Engels-Lenin-Stalin ve Mao Zedung'un mirasçılarıyız. Stalin yoldaş Leninist teorinin kararlı­ca temsil edilmesi ve uygulanmasının bayrağıdır. Sovyetler Birliğinde, Sosyalizm, onunla ete kemiğe büründü. Buharin, Kamenev. Zinovye, Troçki gibi muhaliflerine karşı Leninizmi savunan Stalin yoldaş dünya proletaryasının büyük bir öğretmenidir. Onun eyleminin muhtevası, dünya proleter devriminin ilerletilmesidir. Eksiklikler, hatalar bu içeriği gölgeleyemez. Hasımları dahi onun yolunun, dünya proleter devriminin ilerletilmesi olduğunu ka­bul etmek zorunda kalmışlardır.

Hasımlarına karşı mücadelede; Stalin, Leninizmi savunmuş, uygulamıştır. Troçki ile mücadelesinde "Tek ülkede sosyalizmin zaferi" sorunu önemli bir yer tutmuştu. 1924'lere gelindiğinde, Alman devrimi, Macaristan devrim dalgası yenilmişti. Avrupa'da beklenen ve umut bağlanan devrim gelmemişti. Bu durum. Sovyetler Birliğinde devrime devam mı? Tamam mı? ikilemi çerçevesinde bir tartışmayı alevlendirmişti. Stalin devrime devam. Troçki "bu iş olmaz" demişti. Gelişmeler, sosyalizmin her engele rağmen Sovyetler birliğinde onlarca yıllık yaşamına tanıklık ederek, dünya devriminin ilerletilmesinde bir mevzi olduğu gerçeğini göstererek, Stalin'i doğruladı. Troçki' yi mahkum etti. Stalin, teorisini. Lenin'e dayanarak yükseltiyordu. 1915, "Avrupa Birleşik Devletleri" tartışmasında Lenin "Tek ülkede Sosyalizm" kuruluşunun mümkün olduğuna işaret etmişti. Bu perspektif, Lenin' in daha önceleri Marks ve Engels' e dayanarak Tek ülkede sosyalizmin, diğer ülkeler dev­rimi ve desteği olmadan yaşayamayacağı tespitinin aşılmasıydı. Lenin'de; Avrupa'da dev­rim bekliyordu. Oysa 1914'lere gelindiğinde II. Enternasyonal çökmüş, Avrupa işçi sınıfı hareketi emperyalist I. Dünya Savaşının yedeği durumuna düşmüştü.

Lenin, bu dönemler yoğunlaştığı, emperyalizm tahlilleriyle. bir ülkede de, devrimin zafere ulaştırılabilineceği sonucuna varmıştı.

Emperyalizmin eşit olmayan iktisadi ve siyasi gelişimi, buna yol açıyordu. Böyle­likle sosyalizmin, bütün ülkelerde aynı anda değil, bir veya birkaç ülkede zafere ulaşabilece­ğini ilan ediyordu. Ve zaten sosyalizm kurulmayacaksa, parçalanması mümkün emperyaliz­min zayıf halkalarında devrim-sosyalizm için ayağa kalkmaya ne gerek vardı? Troçki' ye karşı, Stalin bu teoriyi savundu, uyguladı. Gelişmeler Troçki' yi değil. Stalin'i ispatladı.

Stalin yoldaş; Troçki' ye karşı mücadelesinde savunurken onun bu meseledeki teorisinde, sosyalizmin kesin zaferinin de mümkün olduğu, tek ülkede komünizmin kurulmasının olabileceği noktasına götürmesini de eleştiriyoruz. Şöyle diyordu Stalin yoldaş:

"Devlet komünizm döneminde de varlığını sürdürecek mi? Evet, eğer kapitalist kuşatma ortadan kaldırılmazsa, eğer dış askeri saldırı tehlikesi yok edilmezse sürdü­recek" (Leninizmin Sorunları Sf: 731-732)

Komünizmin dünya çapında bir olay olduğu, kapitalist kuşatma altında bir ülkede olamayacağı, hele hele komünizmde devletin tarihe karışacağı bilinen gerçeklerdir Stalin yoldaş burada, bunlara rağmen sosyalizmin kesin zaferi olan komünizmi mümkün görmesi ciddi bir yanılgıdır.

Stalin önderliğinde Sovyetler Birliğinde Sosyalizmin inşası büyük ilerlemeler kay­detti. Dünya komünistlerini şevklendirdi. Ne var ki esasta savunulması gereken mirasımız problemsiz değildir.

Yoldaş Stalin; Sovyetler Birliğinde Tarım ve Endüstride sosyalist mülkiyetin gerçekleştirilmesi ile kazanılan gurur verici başarılardan yola çıkarak, Antogonist çelişkilerin ortadan kalktığı tespitini yaparak 1936'larda şöyle diyordu.

"Bu değişmeler neyi gösterir, neye tanıklık eder? ilk olarak. işçi sınıfı ile köylülük arasındaki, aynı şekilde bu sınıflar ile aydınlar arasındaki sinir çizgisinin silindiğini.

....ikinci olarak, bu değişmeler, bu toplumsal gruplar arasındaki ekonomik çelişkile­rin yok olduğunu, silindiğini gösterir.

Ve son olarak aynı şekilde, bu toplumsal gruplar arasındaki politik-çelişkilerin de yok olduğunu, bilindiğini gösterir." (Leninizmin Sorunları Sf: 625)

Gerçek bu mudur? Böyle olmadığı, bizzat Stalin yoldaşında yer aldığı, raporunu Malenkov yoldaşın okuduğu, 19. parti Kongresinde ortaya konulanlarla da bellidir. Sosyalizmin yukarda ki alıntıda ifade edilen tarzda kavranışının sakatlığı yaşanan gerçeklerle de ispatlıdır.

Bu yanılgıda çok açık gösteriyor ki; yoldaş Stalin, sosyalizmin tüm çelişmelerini ve bunların dayandığı temeli yeterince izah edemedi. Tehlikeyi, problemi genellikle eski güç­lerde gördü. Oysa bizzat kendisi de tehlikenin parti ve devlet içerisinde geldiği gerçeğini ya­şıyordu. Ne var ki, yine de bu tehlikenin; iktisadi-siyasi temelini ortaya koyamadı. Her ne kadar her türden revizyonizme, gericiliğe karşı pratikte komünizmin çıkarlarını temsil edip komünizm için mücadele ettiyse de; bu yanılgılarını da köklü olarak aşamadı.

Dört bir yandan kapitalist kuşatma, kapitalist saldırı ve komplo altında olan Sovyet­ler Birliğinde, o dönem hızlı sanayileşme elbette ihtiyaçtı. Sorun, sanayileşmenin; Mao'nun gösterdiği tarzda, "Devrimi esas al. Üretimi arttır" çizgisine yeterince oturtulamamasıydı.

İleri kapitalist ülkelerle derin uçurumlar gösteren, mesafe, bir sanayisel yarışları devrimi esas alan çizgisi ile mi kapatılmaya çalışılmalıydı? Anahtar, devrime sarılmaktı. Siyasal çizgi kumandaya geçirilmezse, üretici güçler yansıyla, bilinçli bir hareket yaratıla bilinir mi?

Artan yeniden üretimin hızlandırılması ile sınırlı olarak mı? Yoksa üretimde, sınıf mücadelesinin esas alınmasıyla mı mesafe alınabilirdi. Sorusuna cevapta Stalin yoldaşta, si­yasi çizginin önemini bulandıran hatalar vardır. Bu hatalar; Teknoloji ve kadroların önemini abartan, siyasi çizginin önceliğini karartan, makineleşmeyi kollektifleşmenin mutlak ön şartı olarak gören, dolayısıyla iki sınıf-iki yol arasındaki kavganın hayati önemini bilince çıkarmayan hatalara yol açmıştır. Öyle ki; üretimin arttırılmasında devrime sarılma çizgisi yerine, maddi teşvik, parça başı ücret sistemlerinden medet umulmuştur. Evet zorluklar vardı. Ama yine de bu yanılgılar kutsanmalıdır diyemeyiz.

Stalin yoldaş, sosyalizmin çelişkilerini kavrayışta diyalektiği yeterince uygulayamadığından ötürüdür ki; proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesi teorisine çıkamamıştı. Muhalif çizgilere karşı Lenizmi temsil etti. Ancak bu çizgilerin beslendiği sosyalizmdeki temeli izah edemedi. Onları, emperyalistlerin dışta dayattığı, empoze ettiği olgular olarak ele aldı.

Sosyalizmin kendisi içinde ortaya çıkan yeni burjuvazinin ve bunların özellikle de neden parti ve devlet iktidarında yoğunlaştığını "sosyalizmde Antogonist sınıf çelişkileri yoktur" tespitiyle göremedi.

Sosyalizm de, değişik gruplar arasındaki sınır çizgilerinin, ekonomik-politik çeliş­kilerin "yok olduğu" görüşünden hareketle, "sosyalist toplumda çıkarların uyumu ve pekiş­tirilmesi" gerektiğinden bahsetti. Oysa, devrim sürekli bir ihtiyaçtı. Zorlu bir dönemeç ve büyük görevlerle karşı, karşıya olduğu bir ortamda. Uluslararası Komünist Harekete öğret­menlik ve önderlik eden Stalin Ustayı idealistçe hatasız gösteren sözde savunucularına kar­şı; onun öğrenilmesi için ortaya konulması gereken (komüntern vb.) diğer hatalarını şimdi­lik geçiyoruz.

Biz yoldaş Stalin'in savunulmasını; Sovyetler Birliğinde o dönemlerin muhteşem sa­nayisel ve teknolojik ilerlemesi çerçevesinde ele alanların aksine, temsil edip, kararlıca uy­guladığı, geliştirdiği Leninizm'deki tutarlılığıyla değer veriyor ve yükseltiyoruz.

Kaypakkaya yoldaşın yaptığı da buydu. Onu Maoizm seviyesinde temsil ederek sa­vunmak!..

Maoizm'e sarılmadan, Kaypakkaya' yı savunmak, uygulamak, ilerletmek mümkün değildir!..

KAYPAKKAYA TÜRKİYE'DE MAOİZMİN SİLAHIDIR

Kaypakkaya, Türkiye Devrim Tarihinde yeni nitel bir çığırdır.

Türkiye'de Komünist Hareket, Ekim Devrimi'nin ürünü olarak ortaya çıkmıştı.

10 Eylül 1920'de Bakü' deki Kongreyle. Mustafa SÜPHÎ yoldaş önderliğindeki TKP’ nin kuruluşu ilan edilmişti. Komünist niteliğine rağmen Mustafa SUPHİ önderliğinde­ki TKP’ nin de önemli hataları mevcuttu.

Kemalizmin Türk Komprador burjuva-feodal, karşı devrimci özü görülemiyordu. Bu yanılgı, devrimin sorunları ve görevleri noktasında TKP’ yi ciddi hatalara ve zayıflıklara sunuyordu. Ezilen ulus ve azınlıklar meselesinde de, sağlam bir program ifade edilemiyor­du. Dönemin koşulları, hareketin genç ve tecrübesizliğinin yarattığı sınırlamalar, ciddi bir faktör olsa da, hataları ortaya koymamayı, kopmamayı gerektirmez.

Nitekim, söz konusu hatalar, TKP’ ye pahalıya mal oldu. Mustafa Suphi ve yoldaşla­rı, Kemalist karşı-devrimciler tarafından, hile-entrika ve komplo ile Karadeniz de alçakça katledildiler. M. Suphi'den sonra, TKP yönetimine Şefik Hüsnü ve ekibi geçti. Yaşanan onca tecrübeye rağmen, bırakalım hatalardan dersler çıkarılmasını, TKP reformizmin revizyonizmin, sosyal şovenizmin bir mevzisi haline getirildi. Yakup Demir-İsmail Bilen kliğinin yönetimi ile artık. TKP Rus Sosyal Emperyalizminin bir kuklası olmuştu.

Kısacası Mustafa Suphi'den sonraki 1970'lere dek uzanan 50 yıllık dönem, Türkiye Devrim Tarihinde, sınıf işbirlikçiliğinin, reformizmin, burjuva kuyrukçuluğun şoveniz­min sultasında geçti. 1970'lerde, THKO. THKPC’ NİN devrimci ihtilalci çıkışları, pasifizme bir meydan okuyuştu. Ne var ki bu devrimci çıkışlar, ideolojik-siyasi çizgi olarak. komünist bir güzergahta değildi.

Mao Zedung önderliğinde, modem revizyonizme karşı sürdürülen ve Büyük Prole­ter Kültür Devrimiyle doruğa ulaştırılan mücadele dünyadaki bütün devrimci hareketler gi­bi. THKO, THKPC' yide etkiliyordu. Ancak bu mücadelenin çizgisini özümseyemiyor, bütünleşemiyorlardı. Modern revizyonizmden radikal olarak kopamıyorlar, hayırhah bir pozisyon sergiliyorlardı.

Devrimin diğer temel meselelerinde de eski hatalardan köklü bir kopuşu ifade edemiyorlar, düzenin resmi ideolojisi olan Kemalizm'den kopmuyorlardı. Burjuva devlet, ordu teorileri aşılamıyor, Türk ordusuna beslenen iyimserlikler darbeci eğilimlere götürüyordu. Demokratik Devrimin özü, görevleri, müttefikleri, hedefleri vb. konularda hatalı çizgi aşıla­mıyordu. Kastro' cu Guavera' cı çerçeve de kalınıyordu.

Mao'yu savunduğunu iddia eden TÎÎKP ise. reformist, sağcı çizgide yürüyordu. Kay­pakkaya yoldaş TİİKP' nin sağcı, reformist hattına karşı, amansız bir ideolojik mücadele yürüttü. Bu mücadele, 1972 Şubatında DABK kararlarıyla yeni bir asamaya ulaştı. TİİKP hatalarında diretiyor, derinleştiriyordu. iflah olmazlıkta ısrar eden, revizyonist-oportünist karargaha karşı sürdürülen ideolojik mücadelede, yeni bir sayfa açıldı.

TÎÎKP revizyonizmine karşı mücadele içinde. Büyük Proleter Kültür Devriminin ürünü olarak, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın önderliğinde Nisan 1972'de TKP(ML) doğdu.

Dünya proletaryası. Türkiye ve Türkiye-Kürdistan'ında, Marksist-Leninist-Maoist temeller üzerinde yükselen TKP(ML) ile önemli bir mevziye daha kavuştu. Çeşitli milliyet­lerden halkımız ve proletarya, Marksist-Leninist-Maoist bir öncüye sahip oluyordu.

TKP(ML)'nin doğuşu evet yeni-nitel bir çığırdı. Marksizm-Leninizm-Maoizm'in, Türkiye'deki, gerçek nesli sahnedeydi!...

Şoven, revizyonist, reformist her türden burjuva çizgi, dinamitlenmişti. Revizyonizmden, Kemalizm’den kopamadıkları için burjuva-feodal düzeni aşamayan "sol"culuğun aksine, devrimimizin asgari ve azami sorunları, programatik görüşler seviyesinde sağlam bir güzergahla ortaya konulmuş, pratikte bu temelde can bedeli bir mücadeleye girilmişti.

YENİ DEMOKRATİK DEVRİM

Büyük Ekim Devrimi, emperyalizm ve proleter devrimler çağını açmıştı. Bu çağla birlikte, sömürge ve yan-sömürgelerde, emperyalizme ve uşaklarına karşı sürdürülmesi gereken Yeni Demokratik Devrim Mücadelesi, eski burjuva demokratik devrimlerin tersine. proleter dünya devriminin bir parçası haline gelmişlerdi. Mao Zedung yoldaş, proletarya bilimini bu konuda da nitel katkılarla zenginleştirdi. Bizzat önderlik ettiği, Çin Demokratik Devriminin de tecrübeleriyle, teoriyi bu konuda da yeni bir aşamaya ulaştırdı. Yoldaş Mao Zedung, demokratik halk devrimi ve demokratik halk iktidarı öğretisini de, Kaypakkaya yol­daş derinden kavradığı, sorundu ve ülkemiz somut koşullarıyla birleştirdi.

Türkiye'nin emperyalizme bağımlı yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülke olduğunu tespit etti. Emperyalizm-komprador kapitalizm ve feodalizmin devrimimizin önündeki en bü­yük engeller olduğu gerçeğinden hareketle, devrimimizin proleter sosyalist değil, yeni de­mokratik devrim olacağına, çözülmesi gereken öncelikli görevlerin, anti-feodal-anti-emperyalist karakter taşıdığına işaret etti. Yoldaş Kaypakkaya, devrimci proletaryanın ülke­miz koşullarının zorunlu sonucu, olan yeni demokratik devrim ve demokratik halk iktidarı asgari programını, sosyalist devrimin önünü açma. durmaksızın sosyalizme geçme ve komünizme ulaşmanın bir parçası olarak ele aldı. Proleter dünya devriminin ve bu devrim tari­hinin en ileri deneyini oluşturan, büyük proleter kültür devrim ininde bir parçası olarak ele aldığı içindir ki; güzergahında, burjuva demokratizmine, burjuva parlamenter ahmaklığa, burjuva seçim oyunlarına her yönüyle karşı çıkılmıştır.

Kaypakkaya yoldaş, feodalizmle geniş halk yığınları arasındaki çelişmenin diğer başlıca çelişmeler olan proletarya-burjuvazi-emperyalizm ile halk ve egemenlerin kendi aralarındaki çelişkiler üzerinde yönlendirici, tayin edici bir rol oynadığı tahlilinden hareket­le. baş çelişme olduğunu söyledi. Koşullarda gündeme gelebilecek köklü değişikliklerle (örneğin, emperyalist işgal durumu gibi) birlikte, baş çelişkinin de değişebileceğini ancak emperyalizmin doğrudan değil, dolaylı boyunduruğu altındaki yarı-sömürge, yarı-feodal Türkiye'de; proletarya burjuva çelişmesinin netleşmesi, olgunlaşması ve çözüm için pratik olarak gündeme gelmesinin, feodalizmle halk kitleleri arasındaki çelişmenin çözümü ile mümkün olabileceğini sosyalizm için elverişli şartların, ortaçağ kalıntılarının alt edilmesiyle yaratılacağını söyledi.

Emperyalizmin ve ülkemizdeki sosyal dayanaklarının tasfiye edilmesinde de feoda­lizmle halk kitleleri arasındaki çelişmenin çözümünün tayin edici rol oynadığını belirtti. Özü toprak devrimi olan demokratik halk devrimi mücadelemizin, aynı zamanda anti-faşist bir mücadele olduğunu da işaret etti. Zira, faşizm, Türkiye'de emperyalizmin uşağı kompra­dor burjuvazi ve toprak ağaları iktidarının biçimidir. Ekonomik, sosyal, siyasi, tarihsel koşullar Türkiye'de komprador burjuva-feodal iktidarın faşizme başvurmasını zorunlu kıl­maktadırlar. Faşizmin yıkılması, demokrasinin kazınılması, yeni demokratik devrimle ola­naklıdır. Bu açıdan, anti-emperyalist, anti-feodal mücadele aynı zamanda anti-faşist mücadelelerinde kendisidir. Türkiye gerçekleri bunları ispatladı, devrim dışında, demokrasi hayal edenleri hüsrana uğrattı. Temel sorun olan, siyasi iktidarın ele geçirilmesi görevi atlanarak. ne demokrasi ne de bağımsızlık kazınıla bilinir?

Marksist-Leninist-Maoist. kesintisiz aşamalı devrim teorisini kavrayamayanlar, yol­daş Kaypakkaya' yı "köylü devrimciliği" ile itham ettiler. Proleter dünya devriminin, emper­yalist kapitalist ülkelerde sosyalist devrim, ezilen ülkelerde demokratik devrim gibi başlıca iki bileşenden oluştuğu gerçeğini yadsıyan. Troçkist markalı "Tek tip devrim" savunucula­rı. geçmişte Çin'deki yeni demokratik devrimi de anlayamamışlar, karşı durmuşlardı. Sö­mürge. yarı-sömürgelerde köylülüğün devrimdeki temel rolünü yadsıyan Troçkistler, Çin'deki milyonların seferber olduğu köylü hareketinde yoksul ve topraksız köylülerin önderliğinin tesis edilmesi çizgisine, "proletarya önderliği reddediliyor" feryatlarıyla karşı dur­muşlardı. Oysa. bu genelde devrim kimin önderlik edeceği değil, köylü birliklerinde hangi gücün esas alınmasına ilişkin bir belirlemeydi.

Sömürge, yarı-sömürge ülkeler devriminin niteliğini. anlamını kavramaktan uzak. Troçkist kökenli bu görüşlere sarılan tüm oportünistler, aslında sadece Çin devrimine değil proleter dünya devrimine saldırmaktadırlar.

Ucuz suçlama ve kara çalmalarla Maoizm'i gözden düşüreceklerim zanneden bu beyhude çabaların iddialarından biride, Maoist Yeni Demokratik Devrim öğretisinin, "bur­juva demokratizmi çerçevesini aşmadığı", "sosyalizmi dıştaladığı"dır. Bu koca yalanı. Çin Demokratik Devriminin zaferinin ertesi gününde Mao dinamitliyordu. 5 Mart 1949'da diyordu ki; amaç komünizmdir. "Yeni Demokratik Devleti pekiştirmek", "Yeni Demokratik iktisadi güçlendirmek" sloganlarıyla, sosyalizme geçme ve komünizme yol almayı yadsıyalanlara, Liu Şiao Şi' lere, Mao karşı duruyordu. Burjuvazi-proletarya çelişmesinin başçelişme olduğunu sosyalist devrime derhal başlanması gerektiği emrini veriyordu.

KOMÜNİST PARTİ, HALKORDUSU, BİRLEŞİK CEPHE:

Şöyle diyordu İbrahim yoldaş:

"Bugün ülkemizde komünist devrimcilerin esas görevi, silahlı mücadele içinde halkın üç silahını inşa etmektir..

Sübjektivizmden, revizyonizmden ve dogmatizmden arınmış, kitlelerle kay­naşmış, teoriyle pratiği birleştiren, özeleştiri metodunu uygulayan çelik disiplinli bir Komünist Partisi, böyle bir partinin önderliğinde halk silahlı kuvvetleri, yine böyle bir partinin önderliğinde halkın birleşik cephesi.."

Bunlar olmadan yeni demokratik devrimi zafere ulaştırmak hayaldir.

Devrimde proletaryanın hegemonyası, partinin yönetici rolü ile anlamını bulur. Par­tinin öncü rolünü halk ordusunu halk savaşını, proletarya önderliğinde işçi-köylü temel it­tifakı üzerinde yükselmesi ve tüm devrimci sınıf ve tabakaların birliğini ifade eden birleşik cephenin önemini yadsıyan, oportünistçe yozlaştıranlara karşı çıkılmalıdır.

Öncelikle Marksist-Leninist-Maoist Parti, dünyayı değiştirme mücadelesinde kilit öneme sahiptir. Proleter devrim, proletarya partisi dışında düşünülemez. Proletaryanın en ileri unsurlarının demokrasi temelinde yükselen bilinçli-gönüllü irade birliğini, sınıfın kur­maylığını, devrim-sosyalizm-komünizm mücadelesinin aracı vb. olmayı ifade eden bir ko­münist partiye sahip olmadan, yığınları doğru temelde seferber etmek, komünizme yol al­mak mümkün değildir.

Maoist Partinin can alıcı önemine işaret ederken, partiyi sınıf ve emekçilerle de eşitleyemeyiz. Emekçilerin devrimin çıkarı herşeyin üstündedir. Parti bunun aracı olduğu oranda anlamlıdır. Proletaryanın, devrimin çıkarlarından kopan bir parti, proletaryanın öncüsü olamaz.

Bu açıdan partiye dokunulmağı yasak bir tabu olarak bakılamaz. Hatalarına, haksızlıklarına elbette karşı çıkılır. Bu hem hak hem de görevdir. Öncülük bir imtiyaz, başkaları üzerinde üstünlük olarak ele alınamaz. Öncülük, devrimi ilerletmenin aracı olabilmektir. Yığınları öncüleştirmenin hizmetinde olmaktır. Kitlelere rağmen değil, kitleleri siyasi mü­cadelenin bizzat içine sokabilme misyonu oynayabilmektir. Devrim için Maoist parti olmazsa-olmaz koşuldur. TKP(ML), Maoist bir partidir. Maoist bir partiden uzak durmak, prole­tarya devriminden uzak durmaktır.

Sağlam Maoist bir bilinçle donanan TKP(ML); partinin yekpare bütün değil, devam­lı ikiye bölündüğünün bilincindedir. Doğru ile yanlış arasındaki mücadelenin her yerde, sü­rekli devam edeceğini kavramıştır, iki çizgi mücadelesi olarak adlandırdığımız bu kavga­nın mahiyeti, sınıflı toplumlarda, sınıf mücadelesi içeriklidir. İkinin birleşip, bir olduğu, bi­rin ikiye bölünmediği hiçbir madde yoktur.

Bu açıdan, parti, diyalektiğin özü olan çelişkiden muaf değildir. Sınıflı toplumlar ürünü olarak partide iki çizgi mücadelesi seviye itibarıyla değişiklikler gösterse de sürekli vardır. Sadece bütünlüklü platforma çizgi deyip, "sapma" dedikleri olguyu, çizgi olarak değerlendirmeyenler, Maoizm’i kavrayamayanlardır. Çizginin seviyesi noktasında ayarım yapmak gereklidir. Ancak, "sistemleşmiş bir platform "seviyesinde değil diye, farklı görüş­leri çizgi dışında idrak etmektir. Köylülük çeşitli kutuplardan oluşmaktadır.

Zengin-Orta-Yoksul ve topraksız köylüler gibi.. Bu yüzden, genel köylü yığınlarıyla ittifakının eksenine, kırların yan-proleterleri olan topraksız, ya da az topraklı köylüleri oturtmalıdır.

Küçük-burjuvazi ve Milli burjuvazinin sol kanadı. Birleşik Halk Cephesi'nin diğer unsurlarıdır. Halkın Birleşik Cephesi, Proletarya önderliğinde. işçi-Köylü temel ittifakı üzerinde, tüm bu müttefik güçlerin birleştirilmesini ifade eder. Bunun bir çırpıda gerçekleş­meyeceği açıktır. Proletarya alternatif bir güç olduğu. Îşçi-Köylü temel ittifakını gerçekleş­tirebildiği oranda bu gerçeğe yaklaşabilir. Kaypakkaya yoldaşın Cephe' yi Kızıl Siyasi ikti­darlarla ilişkisi içerisinde ele alması. Proletarya açısından Cephenin proletaryanın gücü ile olan yakın ilişkisinden ötürüdür. Mantık son derece doğrudur. Ciddi bir alternatif güç olamadan. diğer devrimci sınıfları, proletarya sancağı altında birleştirmek mümkün müdür? Proletarya bayrağı terk edilir, burjuvaziye kuyruk olunursa, elbette mümkündür.. Proletarya buna evet diyemez. Proletarya önderliği, Îşçi-Köylü temel ittifakı ve hatta sadece Yeni De­mokratik Devrimin görevleriyle değil, yığınların sosyalizm ve komünizm perspektifiyle harekete geçirilmeleri ihtiyacı, böyle burjuva kuyrukçu çizgilerin kesin şekilde reddini gerek­tirir..

HALK SAVAŞI:

Halk Savaşı, sömürge, yarı-sömürgelerde. Yeni Demokratik Devrimi, zafere ulaş­tırmanın yoludur. Bu ülkelerin gerçeklerinden birisi. iktisadi-siyasi-Sosyal yapının denge­siz bir gelişme gösterdiğidir. Bu durum. Devrimci Savaşın düz bir doğrultuda değil, denge­siz gelişmesine yol açar. Yine bizim gibi ülkelerin bir başka gerçeği de, kapitalizmin nispe­ten zayıflığı, feodalizmin mevcudiyeti. Ulusal Sorun gibi sosyal içerikleri itibarıyla, köylü sorunu olan problemlerle karşı, karşıya bulunmasıdır. Köylülüğün proletarya önderliğinde devrimimizde oynayacağı temel düzeydeki rol, özünde bir köylü savaşı olan Halk Savaşının bir başka sebebidir, Halk Savaşı, sadece "feodalizmin ağırlığı". "Köylü nüfusunun çoğunluğu oluşturması" gi­bi sebeplerle izah edilemez. En önemli faktör, emperyalist bağımlılıktır. Bu durum, emper­yalistler ve uşaklarının şehirleri nispeten daha rahat kontrol etme, kırsal alanların ise zayıf karınları olmasına yol açmaktadır. Güç ilişkileri açısından devrim, kırlarda daha avantajlı­dır.

Halk Savaşı, basit bir askeri çizgi derekesine düşürülemez. O. herşeyden önce. Yeni Demokratik Devrim genel stratejisi ve siyasi çizgisidir. Halk Savaşı, proletaryanın Komü­nist Partisi aracılığıyla önderliğinin tesisini şart koşar. Bu maceracı çizgilerle, önemli bir ayrım noktasıdır. Üs bölgeleri ve Kızıl Siyasi iktidarlar Halk Savaşının temel unsurlarıdır. Köyle Gerilla Savaşı bunları yaratmanın aracıdır. Gerilla savaşı Halk Savaşının birinci aşaması olan. Stratejik Savunma Döneminde silahlı mücadelenin ele alınmasının asıl biçi­mi dir. Fakat bu. Stratejik Denge ve Stratejik Saldırı dönemlerinde, gerillanın hiç rol oyna­mayacağı anlamına gelmez. Gerilla mücadelesi Halk Savaşında stratejik bir öneme sahip­tir. Halk Gerilla Ordusunun can alıcı önemi, bu gerçeklerle doğrudan ilişkilidir.

Kaypakkaya yoldaşın, bu noktadaki görüşlerinin önemini de sosyal pratik göster­miştir. Ülkemizde düşmanı yenmenin. Yeni Demokratik Devrim görevlerini icraa etmenin. Demokratik Halk iktidarını gerçekleştirmenin tek yolu Halk Savaşıdır. Kürt Ulusal Hare­keti tecrübesi. TKP(ML) önderliğindeki Kızıl Siyasi iktidarlar için sürdürülen Köylü Gerilla Savaşı gerçeği, Peru, Filipinler'deki Halk Savaşı'nın ispatladığı budur.

Halk Savaşı "savaşmak için savaşmak" değil. Devrimin görevlerinin, Marksist-Leninist-Maoist güzergahta yerine getirilmesinin yoludur. Bugün merkezi görevimiz olan Kı­zıl Siyasi iktidarlar için Köylü Gerilla Savaşı Marksist-Leninist-Maoist ideolojik-politik çizgimizin hayata geçirilmesinin aracıdır. Savaş politikanın emrindedir. Politikanın sürdürülmesinin en üst biçimidir.

Parti-Ordu, siyaset-silah ilişkisinde, Kaypakkaya yoldaş, berrak bir anlayışa sahipti. Partinin Orduyu, siyasetin silahı yönlendirmesinin bir ilke olduğu, bununla oynanamayacağına işaret etti. Şöyle diyordu:

"Salt askeri görüş açışı, savaşmak için savaşmak tutumuna sahip olanların gö­rüş açısıdır. Biz devrimin siyasal görevlerini yerine getirmek için savaşmak istiyoruz. Kırlık bölgelerde, Parti önderliğinde Halk Ordusunu yaratma, mahalli ve merkezi otoriteyi adım, adım parçalayarak, halkın iktidarını gerçekleştirmek için silahlı mü­cadeleyi savunuyoruz." (Bütün Yazılar. Sy: 262)

Ülkemiz gerçekleri, devrimin görevlerini yerine getirmek için. silahlı mücadeleyi esas mücadele biçimi olarak dayatmaktadır. Tarihsel, sosyal, siyasi, kültürel koşullarımızın ortaya çıkardığı bu gerçeği anlamamakta ısrar edenler, devrime zarar vermektedirler.

Kaypakkaya yoldaş Maoist ihtilalci kitle çizgisini temsil etti. Kuyrukçu ve aydın gayretiyle siyaset yapan ekonomist, fokocu anlayışlara etkili darbeler vurdu. Gerçek kahra­manların ve tarihi yaratının yığınlar olduğu gerçeğini. Parti gibi kitlelere güvenmenin de bir ilke sorunu olduğunu, Teori ve Pratiğiyle muhteşem bir şekilde temsil etti. İhtilalci devrimci kitle çizgisinin temel unsuru olan, "Kitlelerden-Kitlelere" siyasetini uyguladı. Devrim ve Komünizm için. Halka canla-başla hizmet etmeyi, onların çıkarlarını bilimsel olarak temsil etmeyi, bu temelde her zaman halkın çıkarlarından hareket etmeyi gösterdi.

Kaypakkaya yoldaş, yığınları "yekpare bir bütün" olarak görmedi, ileri, orta. geri kesimler biçiminde ayırımlar gösterdiğine işaret etti. Bunun anlamı; siyasi mücadelede, ile­ri kitlelere dayanma, oradakileri ilerletme, sondakileri en azından tarafsızlaştırabilmedir. Si­yasetin tespitinde ileri kesimi temel almalıdır. Bunu değil de orta ve geri kitlelere göre siya­set yapanlar, öncü olabilirler mi?

ULUSAL SORUN:

Kaypakkaya diğer tüm temel sorun lar gibi, Kürt ulusal Sorunu ve azınlıklar meselesine de Türkiye devrim tarihinde, ilk kez, doğru çözümler getiren en ileri teoriyi temsil etti.

Türk Hakim Sınıflarının Kürt Ulusu ve Azınlık Milliyetlere uyguladığı Milli baskıya her türden eşitsizliğin gerçek düşmanı olan. Devrimci Proletaryanın bayrağını yükselerek, karşı durdu.

Kürt Ulusunun ayrı devlet kurma hakkını kayıtsız-şartsız savundu.. Bunun gerçek mahiyetini ve bu hakka karşı duran şovenizmin tekelini deşifre etti. Türk egemenlerinin, Kürt Ulusu ve Azınlıklar üzerindeki imtiyazlarına. devrimci Komünist temelde meydan okudu.

Kürt Ulusunun, Milli baskı ve egemen Ulus imtiyazlarına yönelen Ulusal Hareketin demokratik yönünü destekledi. Bu yönü görmezden gelen Türk Şövenistlerinin, Kemalist ideolojilerim deşifre etti.

Kaypakkaya, tahlilci ve bilimseldi. Çünkü gerçek anlamda Maoistti. Komüntern' in geçmişte Kürt Ulusal Hareketi ve Kemalizm noktasındaki hatalarını aştı. Kürt Ulusal Hareketi' nin Kemalist faşistlerce barbarca bastırılmasına alkış tutan, Türk şovenizmi, tari­hinde en etkili darbeyi Kaypakkaya' nın temsil ettiği ideolojik politik çizgiden yedi.

Kaypakkaya, Ulusal Hareketin demokratik yönünü desteklerken, bu hareketin başı­nı çeken Kürt burjuva ve ağalarının "Ulusal bayrak" çığırtkanlığıyla Kürt emekçilerini kendi üstünlük ve imtiyazlarına alet etme girişimlerini teşhir ederek, emekçileri proletaryanın sancağı altında toplanmaya çağırdı. "Milli Birlik, Vatan ve Milletin Bölünmezliği" sahtekarlığıyla, Kürt Ulusunu zoraki T.C. sınırları içinde tutmak için her vahşiliği sergile­yen, Türk Hakim Sınıflarına karşı, "bütün uluslar için tam hak eşitliği.. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, her milliyetten işçilerin ve ezilen halkların birliği" güzergahında, prole­ter dünya devrimi bayrağını yükseltti.

Gerçek kurtuluş yolu budur. Sınıfsal, ulusal, din. dil. cins baskısını, yeryüzünde sü­pürecek yegane güç devrimci proletaryadır. Her tür eşitsizliğe karşı mücadelenin gerçek silahı Marksizm-Leninizm-Maoizm'dir..

DURUM İYİDİR:

Türkiye'de objektif durum devrim için oldukça iyidir. Türk egemenleri ciddi bir ekonomik-siyasi kriz içerisindedirler. 60 Milyar doları bulan dış borç, yüksek enflasyon, bü­yüme hızındaki düşüş, dış kredi itibarının tükenmesi, devalüasyon ekonomik çöküşün sonuçlarıdır.

Egemenlerin Kürt Ulusu ve çeşitli Milliyetlerden halkımıza karşı sürdürdükleri ve iflası açık olan Topyekün Savaş ekonomik krizi daha da ağırlaştırmaktadır.

Emperyalizm taşeronluğu. ÎMF direktifle özelleştirme projeleri bırakalım düzlüğe çıkmayı, ekonomik dengeleri iyice sarsmıştır. Egemenler bizzat kendileri "imdat", "tüken­dik" diyorlar. Çıkış için çareleri yok.

Düzen, siyasi alanda da duman olmuştur. Tüm politikalar iflas etmiştir. Açıkçası yönetemiyorlar. Denemedikleri ne kaldı? Şimdi yine darbe tartışıyorlar. Oysa iktidar zaten Genel Kurmay'ın elinde değil mi? Egemenler arası çatışmalar, egemen sınıf partilerinin her birinin bizzat kendi içindeki çelişkeler de oldukça derinleşmiştir. Düzen tüm kurumla­rıyla bir iflas yaşıyor. Kudurganlıkları bundan.. Güvendikleri orduları da çürüyor. Firar­lar artıyor, asker bulmakta zorlanıyorlar. Vahşi saldırılarla aslında bunalımlarını yeni bu­nalımlar eklemektedirler. Ekonomik ve siyasi alandaki bu kriz yükselen bir devrimci du­rum gerçeğine de kaynaklık etmektedir.

Yapılması gereken açıktır.. Halk Savaşın da ısrar etmek.. Egemenlerin devreye sokmaya hazırlandıkları projeleri boşa çıkarmak.. "I. II. Cumhuriyet", "Reform paketleri" ne karşı, yığınları uyarmak, devrimi yükselterek egemenlerin pespaye sözde çözüm alter­natiflerini reddetmek.

Kızıl Siyasi iktidarlar için Köylü Gerilla Savaşı merkezi görevine sıkıca sarılmak­tan başka kurtuluş hayaldir. Yeni bir toplum inşa etmek. Dünya devrimi için Siyasi iktidarı ele geçirmek, hiçbir şekilde ertelenemez. Hücrelerine kadar çürümüş bu düzeni parçala­mak hem oldukça mümkün ve hem de gereklidir.

"Barış dünyası" çığırtkanlığıyla maskelemeye çalıştıkları, eskisinden özde farkı olmayan emperyalistlerin "Yeni Dünya Düzeni"nin, düzensizliği bugün çok daha çıplak ortadadır. Emperyalizmin başlıca çelişmeleri, "istikrar" palavralarının aksine derinleş­mektedir. Devrimin fırtına merkezleri durumundaki sömürge, yarı-sömürgelerde devrim kasırgası esmeye devam etmektedir.

Sosyal-emperyalist Rusya ve müttefiklerinin. başta ABD olmak üzere NATO ile emperyalist rekabette havlu atmasını, sahtekarca "komünizmin ölümü" olarak göstermeye çalışan dünya karşı-devrimi; Dünya proletaryası ve halkların mücadelesinden oldukça korkuyor. Müdahaleler, emperyalist tehdit ve işgallerle, durumunu garantiye alma operas­yonları, çok açık şekilde iflasla karşı-karşıya kaldı.

Tüm müdahale ve uşaklarına, her yönlü desteğe rağmen, emperyalist dünya; Peru, Filipinler, Nepal Türkiye'de çıkmaz içindedir. Sorunları çözme adına devreye soktukları sözde alternatiflerin, Filistin, Ortadoğu, Kafkasya, Yugoslavya’daki açmazı da ortadadır, "istik­rar" bekledikleri, "Yeni dünya Düzeni" daha büyük kaos ve belirsizlikler içindedir. Em­peryalist rekabetleri de derinleşmektedir.. Ancak bugün yine devrim esas akımdır. Dünya da emperyalizm ve ezilen halklar arasındaki çelişme yine başçelişmedir. Mao'nun dediği gibi "Yol meşakkatli" ama gelecek parlaktır.

Türkiye'de ve özellikle Peru'da; düşmanın "büyük" ordularına karşı nispeten "kü­çük" devrimci güçlerle, şehirlerin kırlardan kuşatılması temelinde ateşi yakılan uzun sü­reli Halk Savaşı mücadelesinin, muhteşem ilerleyişi bir kez daha ispatladı ki; güçlü olan, büyük silahlar, bombalar değil halktır. Onların "ürkütücü" gözüken "yüksek ateş" güçleri, halkın yaratıcı ve KP, önderliğinde, herşeye muktedir gücü, karşısında yenilebilinir. yenilmiştir de..

Yeter ki, Maoizm bilimi kavransın, Maoist Halk Savaşının kanunlarına göre savaşılabilinsin.. Soruna teknoloji, silah gücü çerçevesinde bakanlar, devrim için isyan etme­meyi öğütlerler. Bu tip gerici düşünceler. ABD başta olmak üzere diğer emperyalistler ve Birleşmiş Milletlerin fiili desteğine rağmen, Peru Devletinin canına okuyan Peru Komü­nist Partisi önderliğindeki Halk Savaşının gurur verici gelişimiyle de boşa çıkarılmakta­dır. Düşmanın, "bitireceğiz" çığlıklarını, yükselen seyriyle boşa çıkaran TKP(ML) önder­liğindeki Halk Savaşı da inkar edilemez bir gerçektir. Görev bu mücadeleye bizzat katıl­mak omuz vermektir.